Dom Cobb, rüyalarda saklı en derin arzuları bulmak ve zihin derinliklerinde yatan sırları gün yüzüne çıkarmak konusunda bir ustaydı. Ancak bir insanın zihnine rüyalar aracılığıyla bir fikir tohumu yerleştirmek, başlı başına farklı bir meseleydi. Çünkü bu tohum, zamanla filizlenip o kişiyi yeniden tanımlayacak kadar güçlü bir fikre dönüşebilirdi. Fakat bunun kritik bir koşulu vardı: Kişi, zihnine ekilen bu tohumun bizzat kendi fikri olduğunu düşünmeliydi. Bu fikir, bir virüs gibi insanı ele geçirebilirdi. Christopher Nolan’ın başyapıtı Inception, bizi tam da bu noktada, gün geçtikçe büyüyen bir tehlike için uyarıyordu.
Propaganda Sanatı Edward Bernays ve “Özgürlük Meşaleleri”
1920’li yılların sonuna yaklaşırken, Amerika’da sigara içen kadınların oranı yok denecek kadar azdı. Sigara, maskülen bir alışkanlık olarak biliniyor ve kadınların kamusal alanda sigara içmesi ahlaksızlık olarak görülüyordu. O dönem American Tobacco’nun başkanı olan George Hill, pazardaki bu devasa potansiyeli fark etti ve bu konuda çalışması için Edward Bernays adında bir adamı işe aldı. Modern propagandanın kurucusu olarak görülen bu genç adam, psikanalizin babası Sigmund Freud’un da yeğeniydi.
Bir Fikir Tohumu Nasıl Ekilir
Bernays’in dahice bir planı vardı. Bir grup kadına, New York’ta gerçekleşecek Paskalya yürüyüşüne ellerinde sigaralarla katılmaları için para ödeyecekti. İşi şansa bırakmayıp kendi fotoğrafçılarını tutarak, bu anın tam da planladığı şekilde dolaşıma girmesini sağlayacaktı. Ancak bu yeterli değildi; bir slogana, yani bir fikir tohumuna ihtiyaç vardı. Bernays, çekilen fotoğrafları basına “Özgürlük Meşaleleri” başlığıyla servis ettirdi. Dönemin önde gelen feministlerinden Ruth Hale da kendini bu meşalelerin coşkusuna kaptırmış ve şöyle yazmıştı: “Kadınlar! Bir özgürlük meşalesi daha yakın ve bir başka cinsiyet tabusunu daha yıkalım.”
Fotoğraflar kısa sürede bir eşitlik protestosu olarak algılandı ve ülke genelinde büyük bir yankı uyandırdı. Sigara artık bağımsızlığın, feminizmin ve gücün sembolüydü. Yalnızca 10 yıl içinde, her beş kadından yaklaşık biri sigara içmeye başlamıştı. Bernays’in ektiği tohum filizlenmiş, bir fikre dönüşmüş ve bu fikir tarihte bir kırılım yaratmıştı.
Gerçekliğin Çöküşü Baudrillard ve Inception’ın Dört Katmanı
Aradan geçen yaklaşık 100 yıla baktığımızda, kabul etmemiz gereken net bir gerçek var: İnsanlık fikir tohumlarına karşı hiç bu kadar savunmasız olmamıştı. Fransız düşünür Jean Baudrillard, “Simülasyon Kuramı”nda gerçekliğin yok olduğunu söyler. Ona göre ilerleyen teknoloji ve kitle iletişim araçları, gerçekle sanal ayrımının yapılamadığı bir “hipergerçeklik” yaratmıştır. Gerçekliğin tuzla buz olması ise dört aşamada gerçekleşmiştir ve bu aşamalar, Inception’daki rüya katmanlarına şaşırtıcı derecede benzer.
1 Aşama Gerçeğin Sadık Yansıması (Rüyanın İlk Katmanı)
Her şey, gerçeğin aslına sadık yansımalarıyla başlar. Bir protesto düşünün. Bu protestodan çekilen bir video, hiçbir manipülasyona uğramadan sosyal medyada dolaşıma girer. Olay nettir, kimin ne yaptığı ortadadır. Bu, rüyanın ilk katmanı gibidir; her şey neredeyse normaldir ve gerçeklikten sapmamıştır.
2 Aşama Gerçeklikten Sapma (Rüyanın İkinci Katmanı)
Bu aşamada temsil, gerçekten sapmaya başlar. Protesto videosu, taraflı haber kanallarının eline düşer. Kişi veya kurumların inisiyatifiyle kırpılır, çeşitli söylemlerle süslenir. Video artık sadece olanı değil, izleyenin ne düşünmesi gerektiğini de ima etmeye başlar. Bu, Inception’daki minibüs sahnesi gibidir; gerçeklik artık fiziksel olarak bozulmuş, yer çekimi değişmiş ve zaman yavaşlamıştır.
3 Aşama Gerçekliğin İnkarı (Rüyanın Üçüncü Katmanı)
Temsil, artık gerçekliği inkar eder. Protesto anından sahte bir video dolaşıma sokulur, bir karşı propaganda üretilir. Bağlamından kopmuş kareler yayılır. Bir anda herkes başka bir gerçeklikten bahsetmeye başlar. Artık gerçeğin kendisi değil, algı önemlidir. Bu, rüyanın üçüncü katmanındaki kar fırtınasının ortasındaki anlamsız kale gibidir; temsilin gerçeklikle bağı çok zayıftır.
4 Aşama Hipergerçeklik ve Limbo (Son Katman)
Son aşamada, temsil gerçekliğin yerini alır. Video unutulmuştur. Protesto bir internet esprisine (meme) dönüşmüştür. Artık gerçek olay değil, onun dijital yansımaları konuşulur. İnsanlar bu yeni versiyonu daha çok sever ve bu hipergerçeklik evreninden çıkmak istemezler. Bu, artık Limbo’dur; Cobb ve Mal’ın bilinçaltında kurdukları şehirdir. Gerçekliğin çoktan unutulduğu ve Mal’ın çıkmak istemediği yeni bir gerçeklik.
Dijital Inception Cambridge Analytica Skandalı
2016 yılında Amerika’da milyonlarca insan sandığa giderken, tercihini özgür iradesiyle yaptığını düşünüyordu. Ama aslında birçoğu, sadece bilinçaltına ekilen fikirleri gerçeğe dönüştürmek üzereydi. İngiltere merkezli veri analiz şirketi Cambridge Analytica, Facebook’tan topladığı 87 milyon kişinin verisini kullanarak insanların psikolojik profillerini çıkardı. Kimin korkuyla, kimin öfkeyle harekete geçtiği artık belliydi. İnsanların zaaflarını, travmalarını, dini ve milli hassasiyetlerini tek tek ölçtüler.
Ardından, her bireye özel olarak, sadece o kişinin görebileceği şekilde içerikler gösterdiler. Bir kullanıcı ülkesinin, bir diğeri ise dininin tehdit altında olduğunu görüyordu. Bu durum, herkesin belirli kişilere veya görüşlere doğru itilmesi demekti. En tehlikeli olansa, herkesin aklına yerleştirilen bu fikirlere sanki kendi fikriymiş gibi sarılıyor olmasıydı. Bu kampanya yalnızca ABD seçimlerini değil, Brexit sürecini ve başka ülkelerdeki demokratik süreçleri de etkiledi. Skandal sonrası Facebook tarihi bir para cezasına çarptırıldı, ancak milyonlarca insanın zihnine bir fikir tohumu yerleştirmenin bedeli parayla ölçülemezdi.
Zihnin Savunması Fikir Tohumlarına Karşı Totemimiz Ne Olmalı
Kontrolsüzce üstümüze atılan fikir tohumlarına karşı ne kadar savunmasız olduğumuzun farkında olmalıyız. Hatırlarsanız filmin açılış sahnesinde Cobb, Saito’yu zihnini rüya hırsızlarına karşı koruması için eğitim alması gerektiğine ikna etmeye çalışıyordu. Bu basit bir ipucu, bir çözüm önerisiydi. Kendimize ve maruz kaldığımız her bir fikir tohumuna eleştirel biçimde bakmamızı sağlayan bir mekanizma geliştirmeli, “fikir hakkında fikir sahibi olmayı” öğrenmeliyiz. Bu, bizi geçmişin ve bugünün yanıltıcı fikirlerine karşı koruyabilir. Zira güvenilir bir totemimiz olmazsa, ne zaman uyanık olduğumuzu nasıl anlayabiliriz ki?
Zihin Kontrolü ve Propaganda Hakkında
Edward Bernays’in “propaganda” tekniğinin temelinde ne yatıyordu?
Edward Bernays, dayısı Sigmund Freud’un psikanaliz teorilerinden derinden etkilenmişti. İnsanların rasyonel varlıklar olmadığını, kararlarını bilinçaltı arzuları, korkuları ve sürü psikolojisi ile aldıklarını savunuyordu. Tekniğinin temelinde, bir ürünü veya fikri doğrudan satmak yerine, onu insanların en derin arzularıyla (güç, özgürlük, statü vb.) ilişkilendirmek yatıyordu. “Özgürlük Meşaleleri” kampanyasında sigarayı değil, “kadınların özgürleşmesini” pazarlaması, bu tekniğin en somut örneğidir.
Jean Baudrillard’ın “hipergerçeklik” (hyperreality) kavramı ne anlama geliyor?
Jean Baudrillard‘a göre “hipergerçeklik“, gerçeğin kendisinden daha gerçek olarak algılanan bir simülasyon durumudur. Kitle iletişim araçları ve dijital medya tarafından yaratılan imgeler, semboller ve modeller (simülakrlar), zamanla asıl gerçeğin yerini alır. Örneğin, bir protestonun kendisinden çok, o protesto hakkında yapılan internet “meme”leri veya sosyal medya tartışmaları gerçeğin yerini alır. Bu yeni evrende insanlar, gerçek olandan çok, bu simülasyonla etkileşime girerler.
Cambridge Analytica’nın kullandığı yöntem neden bu kadar tehlikeliydi?
Cambridge Analytica‘nın yönteminin tehlikesi, propagandanın kitlesel olmaktan çıkıp “kişiye özel” hale gelmesinden kaynaklanıyordu. Geleneksel propaganda, herkese aynı mesajı verir. Oysa bu yeni yöntemde, milyonlarca insanın psikolojik profilleri (korkuları, endişeleri, zaafları) çıkarılarak, her bir bireyin en zayıf noktasına hitap eden, özel olarak tasarlanmış binlerce farklı mesaj gönderildi. Bu, insanların kendi gerçeklik algılarının, farkında bile olmadan, dışarıdan bir güç tarafından manipüle edildiği bir zihin kontrolü operasyonuydu.
Günlük hayatta “fikir tohumlarına” karşı zihnimi nasıl koruyabilirim?
Zihni korumanın ilk adımı, “farkındalık”tır. Maruz kaldığınız her bilgiye, habere veya sosyal medya içeriğine şüpheyle yaklaşın. “Bu bilgi bana ne hissettirmeye çalışıyor? Beni öfkelendirmek mi, korkutmak mı istiyor?” gibi sorular sorun. Farklı kaynaklardan bilgi alarak karşılaştırma yapın. En önemlisi ise, sürekli bir dijital uyarıcı bombardımanından kendinize bir mola verin. Sessizlikte kalmak, sıkılmaya izin vermek ve kendi düşüncelerinizle baş başa kalmak, eleştirel düşünce kaslarınızı geliştirmenin en iyi yoludur.
Siz de modern dünyanın bu dijital rüyasında kendi “totem”inizi buldunuz mu? Zihnimizi bu tür manipülasyonlardan korumak için sizin öneriniz ne olurdu? Düşüncelerinizi bizimle yorumlarda paylaşın.