Ana SayfaÖneri ve FikirlerAstroloji ve Kaderin Sırları | Beynimizdeki Kozmik Program

Astroloji ve Kaderin Sırları | Beynimizdeki Kozmik Program

“Kader”, “yazgı”, “alın yazısı”… İnsanlık tarihi boyunca bu kavramlar üzerine sayısız felsefe üretildi. Peki ya size, kişiliğimizin, mizacımızın ve hatta hayattaki temel yönelimlerimizin, anne karnından başlayarak beynimize işlenen kozmik bir programın sonucu olduğunu söylesek? “İnsan ve Sırları” bağlamında ele alınan astroloji, popüler kültürdeki falcılık anlayışının çok ötesinde, insanın yapısını ve kader mekanizmasını anlamaya yönelik derin bir ilim olarak karşımıza çıkıyor. Bu anlayışa göre astroloji, evrenin ve insanın sırlarının temelinde yatan kozmik ışınların ve gezegenlerin etkileşiminden oluşan ilahi bir düzenin, yani Sünnetullâh‘ın deşifre edilmesidir. Gelin, bu şaşırtıcı ve devrim niteliğindeki bakış açısıyla, beynimizdeki bu kozmik programın sırlarını aralayalım.

Kozmik Düzen | Burçlar, Gezegenler ve Işınsal Tesir Mekanizması

Bu derin anlayışa göre, evren temel yapısıyla elektromanyetik dalgalardan ibaret tek bir bütündür; adeta ışınlardan oluşan bir okyanustur. Eskilerin “Burçlar” dediği takımyıldızlar, bu okyanustaki devasa vericiler gibidir. Milyarlarca yıldızdan oluşan bu kümeler, evrene kendi yapılarına uygun özel frekansta kozmik ışınlar (radyasyon) yayarlar. Güneş Sistemi’mizdeki gezegenler ise (Plüton, Neptün, Uranüs, Satürn, Jüpiter, Mars, Dünya, Venüs, Merkür), bu kozmik ışınları alan ve bir tür yansıtıcı veya filtre görevi görerek kendi özelliklerini de ekleyip dünyaya, yani bizlerin beyinlerine yönlendiren devasa röle istasyonlarıdır. Bu sürekli ışın bombardımanı, insan beynini an be an etki altında tutar.

İnsanın Programlanması | Kader Anının Üç Kritik Devresi

Peki, bu kozmik etkiler bizi nasıl şekillendirir? Bu öğretiye göre, insanın kaderi ve temel yapısı, anne karnından başlayarak üç ana devrede beynine programlanır. Bu, adeta biyolojik bir bilgisayarın yazılımının yüklenmesi gibidir.

1. Devre: 120. Gün Olayı – Ana Programın Mühürlenmesi

Beyin programlamasının en kritik ve geri döndürülemez anı, ceninin anne karnındaki 120. günüdür. Bu günde, cenin ilk kez dışarıdan gelen bu yoğun kozmik tesirleri almaya başlar ve bu tesirlerle kendi “ruhuna” (holografik ışınsal bedenini) bağlanmaya başlar. Bu ilk “mühür”, kişinin “Ayân-ı Sâbitesi” yani asla değişmeyecek olan sabit ana programıdır. Bu anda; eceli (yaşam enerjisinin geri sayım devresi), rızkı (hayattaki açılım kapasitesi) ve en önemlisi “Saîd” (cennet ehli) ya da “Şakî” (cehennem ehli) olmasını belirleyen “antiçekim dalgaları” üretim devresinin açılıp açılmayacağı programlanır.

2. Devre: 7-9. Ay Süreci ve 3. Devre: Doğum Anı (Yükselen Burç)

Anne karnındaki 7. ve 9. aylar arasında beyin, kişinin gelecekteki düşünme gücünü ve kapasitesini (istidat) oluşturacak detaylı tesirleri alır ve işler. Ancak en güçlü ve kişiliğimizi doğrudan etkileyen ışın etkileri, dünyaya geldiğimiz, ilk nefesi aldığımız “doğum anında” alınır. İşte astrolojide yükselen burç (Ascendant) olarak bilinen bu etki, kişinin mizacını, karakterini, fiziksel yapısını ve dış dünyaya yansıttığı maskesini programlar. Bir kişinin davranışları, ani tepkileri ve sosyal kimliği, tamamıyla bu dış burcunun, yani yükselen burcunun etkisi altındadır.

Kaderin İşleyişi | Beyindeki “Levhi Mahfuz” ve İnsanın Sorumluluğu

Bu bakış açısına göre, her insanın beyni, kendi kişisel “Levhi Mahfuzu”dur; yani kader programının yazılı olduğu korunmuş levhadır. Kader, sürekli değişen açılarla (transitler) gelen kozmik ışınların, beyinlerdeki bu önceden programlanmış devreleri tetiklemesiyle an be an uygulanır. Örneğin, bir hadiste bahsedilen, kişinin aklının başından alınıp sonradan pişman olacağı bir fiil işlemesi durumu, Mars’tan gelen ani ve agresif bir radyasyonun, Ay’ın da uygun bir transit anında beynin mantık ve muhakeme devrelerini geçici olarak devreden çıkarmasıyla izah edilir.

“Mükellefiyet”: Programlanmış Olmak Sorumluluğu Ortadan Kaldırır mı?

Peki, madem her şey bu kadar programlı, insanın sorumluluğu nerede? İşte burada “Mükellefiyet” kavramı devreye girer. Evet, insan belirli bir programla (“Rabbi” yani terkibinin hükmüyle) dünyaya gelir. Ancak insanın asıl görevi, bu kısıtlı terkipsel programın üzerine çıkmak, onun esiri olmaktan kurtulup Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmaktır. Aksi takdirde, sadece terkibinin gerektirdiği doğal davranışlarla (öfke, kıskançlık, bencillik vb.) yaşar ve bu da “cehennem” olarak adlandırılan manevi azap ve kısıtlılık halinde kalmasına neden olur.

Astroloji ve İnsan İlişkileri | “Yıldızı Barışmadı” Olayının Sırrı

İnsanların birbirlerine karşı anlık olarak hissettikleri o nedensiz sempati ve antipatilerin, halk arasında “yıldızı barışmadı” olarak ifade edilen durumun temelinde de bu kozmik programlama yatar. Benzer burçlardan gelen ışınlarla programlanmış beyinlerin oluşturduğu ruhsal yapılar, birbirlerini doğal olarak çeker ve birbiriyle kolayca anlaşır. Farklı ve zıt tesirlerle programlanmış beyinler ise, birbirleriyle anlaşmakta zorlanır ve aralarında bir “uyumsuzluk” yaşanır.

Tasavvuf Ehlinin Gözüyle Astroloji | İlahi Sistemin Parçası

Tasavvuf ehli, asırlardır burçların ve gezegenlerin etkisini kabul etmiş ve bunu, Allah’ın yarattığı muhteşem kozmik sistemin (Sünnetullâh) bir parçası olarak açıklamıştır.

Muhyiddini Arabî ve İbrahim Hakkı Erzurumî’nin Açıklamaları

Şeyh-i Ekber Muhyiddini Arabî, kâinatta oluşan her şeyin burçların tesirleriyle meydana geldiğini belirtir. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri ise, gezegenlerin tabiatlarının (soğuk, kuru gibi) ana rahmine düşen embriyoya tesir ettiğini ve kişinin karakterinin (cimrilik, yiğitlik vb.) bu yolla oluştuğunu “Marifetname” adlı eserinde detaylıca anlatır. Ancak her ikisi de, yıldızların ve gezegenlerin ilah olmadığını, sadece Allah’ın emrinde hareket eden, O’nun hükmünü yansıtan “hizmetkârlar” olduğunu özellikle vurgularlar.

Astroloji ve Kader Hakkında Sıkça Sorulanlar

Bu anlatıma göre astroloji falcılık mıdır?

Hayır, kesinlikle değildir. Bu kaynaklara göre astroloji, geleceğe dair kesin hükümler çıkaran bir falcılık yöntemi olarak “bâtıl” (geçersiz) kabul edilir. Çünkü anlık tesirlerin kompozisyonu o kadar karmaşıktır ki, bunu bilgisayarlar bile tam olarak çözemez. Astroloji, burada, bir “karakter ve potansiyel analizi ilmi” olarak ele alınır. Yani, “yarın ne olacak?” sorusuna değil, “ben kimim, hangi potansiyellerle ve hangi zorluklarla programlandım?” sorusuna cevap arar.

“Yükselen burç” neden Güneş burcundan daha önemli kabul ediliyor?

Popüler astrolojide bilinen “Güneş burcu” (örneğin Koç, Boğa vb.), sadece temel ego yapımızı ve genel karakterimizi anlatır. Ancak bu öğretiye göre, doğum anında ufukta yükselen burç, yani yükselen burç, dünyaya geldiğimiz anda aldığımız en direkt ve en kişisel kozmik “mühür”dür. Bu yüzden mizacımızı, dış görünüşümüzü, ani tepkilerimizi ve sosyal maskemizi Güneş burcundan çok daha güçlü bir şekilde belirler.

“120. Gün” olayı bilimsel bir temele dayanıyor mu?

“120. Gün” olayı, İslami kaynaklarda ve hadislerde geçen, cenine ruhun üflendiği zaman olarak belirtilen bir kavramdır. Bu metindeki anlatım, bu dini bilgiyi, modern bilimin “kozmik ışınlar” ve “holografik beden” gibi kavramlarıyla birleştirerek ezoterik bir yorum sunmaktadır. Ana akım biyoloji veya fizik, bu spesifik yorumu doğrulamaz; bu, “İnsan ve Sırları” bağlamına özgü, manevi ve bilimsel bir sentezdir.

Eğer kaderimiz bu kadar programlanmışsa, dua etmenin veya çaba göstermenin bir anlamı var mı?

Evet, kesinlikle vardır ve en önemli nokta da budur. Bu öğretiye göre, programlanmış olan şey, sizin “terkibiniz” veya “doğal eğilimleriniz”dir. Ancak size “irade” ve “şuur” verilmesinin sebebi, bu programın üzerine çıkabilme potansiyelinizdir. Dua ve çaba, bu programın esiri olmaktan kurtulup, daha üst bir bilince ve “Allah’ın ahlakına” yönelme iradesini göstermektir. Kader programınızı bilmek, onunla savaşmak için değil, onu aşmak için bir yol haritası sunar.

Tasavvuf büyükleri yıldızların etkisini kabul ediyor mu?

Evet, Muhyiddini Arabî ve İbrahim Hakkı Erzurumî gibi pek çok tasavvuf büyüğü, eserlerinde astrolojik etkileri ve burçlar ilmini, Allah’ın yarattığı evrensel sistemin (Sünnetullâh) bir parçası olarak kabul etmiş ve açıklamışlardır. Ancak onlar için yıldızlar ve gezegenler, taptıkları varlıklar değil, sadece Allah’ın iradesini ve hükmünü yansıtan, O’nun emrindeki araçlar ve işaretlerdir.

“Antiçekim dalgaları” ve “Saîd/Şakî” programlanması ne anlama geliyor?

Bu, metne özgü ezoterik bir kavramdır. “Saîd” (mutlu, cennetlik) ve “Şakî” (bedbaht, cehennemlik) olma durumu, kişinin manevi potansiyelinin anahtarıdır. “Antiçekim dalgaları” üretim devresinin açılması, kişinin madde aleminin çekiminden ve nefsaniyetin kısıtlamalarından kurtulup, manevi olarak yükselebilme (Mi’rac) potansiyeline sahip olması anlamına gelir. Bu devrenin kapalı kalması ise, kişinin hayatı boyunca maddeye ve bedenselliğe bağımlı kalarak, manevi bir yükseliş yaşayamaması riskini taşır. Bu, kişinin ebedi geleceğini belirleyen en temel programdır.

Siz de kendi kozmik programınızın sırlarını keşfetmeye ve kaderinizin direksiyonuna geçmeye hazır mısınız? Astrolojinin bu derin yönü hakkındaki düşüncelerinizi bizimle yorumlarda paylaşın!

Yorumunuzu Paylaşın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

38,437BeğenenlerBeğen
11TakipçilerTakip Et
89TakipçilerTakip Et
41,500AboneAbone Ol

Güncel İçerikler